Sorunumuz üsttede bahsettiğim gibi sabit fikirlilik, kafamızın karışmadığı sürece öğrenemeyiz ve değişemeyiz. Kendimize sorular sorup cevaplarını bizim gibi düşünenlerden değilde farklı seslerden farklı açılardan konuşanları dinleyip kendi akıl ve vicdan süzgecimizden geçirerek bir sonuca varmamız gerekiyor. Kendimizle ve başkalarıyla çatışmaya girdiğimizde dinleyip anlamayı öğrenmemiz gerekiyor. Kısaca öğrenmemiz gerekiyor.
İyi dediğimiz dizilere filmlere baktığımızda karakterin dönüşümünü görüyoruz ama biz bir türlü dönüşemiyoruz, sebebi kimse bir maceraya atlamayı, kendi hayatını, sevdiklerinin hayatını geleceğini vs. tehlikeye atmayı düşünmüyor. Ne önde ol ne arkada askerlik böyle iyi bir şekilde biter. Sağ sol olaylarını iyi anlamadan memleketide tam anlayamayız gibi geliyor.
Üniversiteye giden adamın zihniyeti önemli iyi kötü biryeri bitireyim ünv mezunu desinler ? 4 yıl daha salak gibi dolanayım ? okuyayımda iş bulayım ? 4 yıl bekar hayatı oh kızlar partiler ?
Bunlar boş hepsi çöp. Üniversite düşünmeyi öğretmeli, farklı düşüncelere tahammülü öğretmeli, farklı inançlara farklı ırklara karşı daha insanca bakmayı empati yapmayı öğretmeli.
Öğrenmeyi de öğretmeli. Kafanın karışmasını öğretmeli. Sanat estetik nedir, sanat tarihi, ülkenin geçmişinde verdiği kavgaları anlamalı, felsefeyi felsefe tarihini öğrenmeli, kendinin ülkenin ve dünyanın geleceğini tahayyül etmeli. Bilimle ilgilenmeli vs vs.
Bunun sonunda bir insan olacağımız sonucuna varmalıyız.
Kendi akıl süzgeçimizden ben kimim ne işe yararım sorusunu geçirmemiz lazım. Ona göre beğenilerimizi kişiliğimizi karekterimizi oluşturmamız lazım.
Tüm bunlar olmadığı taktirde dizilerin ünlülerin sosyal medyadaki tiplerin kopyaları olmaya çalışırız.
Seviye düştükçe düşüyor çünkü her türlü seviyesizlik ilgi topluyor. Masada dans eden erkek alkışlanırken kendi mahallesinde böyle bir tip görse kafasına sopa indiriyor. O onun yengesine o onun baldızına öbürü alayına atlıyor sonra herkes uşağa
herkes ağzını yayarak izliyor. Aslında yaşananlar, olanlar o toplumun aynasıdır, fırsatını bulanlar her naneyi yiyor.
Fırsatlar ülkesi küçük amerika olmayı seçtik, memurundan işçisine burjuvasından köylüsüne kimse sınıf bilincine sahip değil. Herkes küçük kral küçük prens küçük prenses kimi imparator kimi kraliçe vay anam vay. Bir gün devletten bir pay koparıp yatlarla katlarla atlarla mankenlere atlama düşüncesi hakim. Bir gün o fırsat geleceği için ruhunu şeytana satmaya hazır. Zaten şeytan dediğin prada giyer küçük şeytancıklarda çakmasını giyiyor.
İyiye ilgi olmuyor. Kimse bir buçuk saatini ayırıp düzgün birşey izlemeye ayırmıyor. Youtube vb sosyal medya sayesinde 5-10 dakikadan uzun birşey izlemek insana zul geliyor. Kendine de vakit ayırmıyor. Z kuşağı zaten umutsuz vaka.
Malesef kaldırımda sağdan yürümeyi bilmeyen metroda inenlere öncelik vermeyi dahi bilmeyen bir yapımız var. Yani daha kırk fırın ekmek yememiz lazım.
Bunlar içinde devletin kendi insanını bir mutluluk, refah ve özgürlük seviyesine getirmesi lazım. Tüm ayrışmalardan uzak bir eğitim sistemi olmalı. İnsanlar iş ev okul cami arasına sıkıştırılmamalı.
Bu işte iki ucu pisli değnek. Devlet bu işe el atmazsa toplum düzelmez. Toplum düzgün seçimler yapmazsa devlet değişmez. Kısır döngü.
Sürçü lisan ettiysek affola.